DENEDİĞİM ÜRÜNLER

31 Ağustos 2014 Pazar

Biraz Dikiş, Biraz Çarpı İşi

Merhaba,

Geçtiğimiz hafta çok fazla yazmaya vakit ayıramamıştım. Dikiş makinamı aldıktan sonra ilk denemelerime başladım. Bugün malesef hava kapalı fotoğraflarımda bu sebeple çok aydınlık çıkmadı ama idare eder.


Evet ilk diktiğim şey bir "kirli çamaşır torbası" oldu. :) Çok sık olmasada yıl içinde iş için seyahat etmem gerekiyor. Ve bu seyahatler sırasında kirlenen iş çamaşırları için genelde bir naylon torba bulundururum. İşte onun yerine şirin bir kumaş torba daha güzel olur diye düşünerek takipçisi olduğum cafenohut'un şirin mi şirin seyahat çantalarından dikmeye karar verdim.

Aslında proje cafenohut'un sahibi Ayda hanıma ait, ancak seyahatperest için tasarlanmış olduğundan yapım aşamaları seyahatperest'in sahibi Özge Hanım'ın bloğunda. Anlatımı oldukça güzel ve detaylı. Benim gibi hayatında daha önce dikiş makinesi kullanmamış biri bile ilk seferinde becerebildiyse siz de yaparsınız emin olun :) Kendilerine buradan tekrar teşekkürler.




En zor tarafı harflerin dikilme aşaması oldu. Özellikle burada fotoğrafı olmayan (ütülemeye çok üşendim) sarı torbada nedense çok zorlandım :/
Bu torbalar ilk denemelerim olduğu için tam tarifteki gibi diktim. Ancak devam eden çalışmalarım için üzerindeki yazı yerine şekiller, büzgü yerine fermuar koyma gibi tasarılar var kafamda .

Bir diğer uğraşım ise çarpı işi. Şimdilerde bu küçük tavşancığı bitirmekle uğraşıyorum henüz ne yapacağıma tam karar vermedim. Bitirince buradan yayınlarım.

Şimdi iyi hoş güzelde kedi gelince bu işlere devam edebilecek miyim bilmiyorum. Kesin rahat bırakmaz gibi geliyor. Ekimin ikinci haftası kavuşacağız aksilik olmazsa. Çok heyecanlıyım çok =) Onun içinde bir kedi yatağı projesi buldum. Dikince buradan paylaşacağım. Bknz. Doğmamış çocuğa don biçmek =). Neyse bir aksilik olurda benim iş suya düşerse kedisi olan birine hediye ederim artık.

Sevgiler,



30 Ağustos 2014 Cumartesi

Vejeteryanlık Üzerine



Serin bir cumartesi sabahından merhaba,

Aslında kapalı havayı sevmem ama ne yalan söyliyeyim şu hava inanılmaz rahatlatıcı ve dinlendirici geliyor. En sevdiğim mevsim yaz ama sıcaklar üst üste gelince de evde duş almadan durulmuyor. Böyle ara sıra serinlikler mutlu ediyor :)

Yaklaşık bir aydır yazmaya elim gitmedi çünkü akşamları bir meşguliyet yaşıyordum. Çünkü artık dikiş dikmeye başladım. Diktiklerim ile ilgili ayrıca hızlıca bir post hazırlayıp fotoğraflarını paylaşacağım. Ben çok sevdim bu işi :)



Gelelim başlıkta yazdığım vejeteryanlık konusuna. 1 Ağustos'tan beri yani yaklaşık bir aydır et yemiyorum. Bu kararı almamdaki işaret ise  kitapsızkedi' nin bir şuradaki yazısını okumam oldu. Zaten çok fazla tercih etmediğim, yerken içimin kötü olduğu, kısaca içime sinmeyen bir durumdu. Ama sanki dengeli beslenmek için yenmesi gerekli bir şey diye düşünüyordum. Ama yazdıklarından bir cesaret buldum, kendisine teşekkürler :). Daha önce karatay diyetini araştırmıştım ve o diyet içerisinde ete genişçe yer veriliyordu. Kendimce sağlıklı bulduğum bir diyet olduğu için bir dönem hoşlanmasam da ete ağırlık bile vermeye çalışmıştım. Hala daha Karatay prensiplerini sağlıklı buluyorum o ayrı . Bu arada diyet dediysem yanlış anlaşılmasın kilo verdiren anlamında değil "beslenme tarzı" anlamında diyet kelimesini kullanıyorum.

Şunu da belirteyim ben artık ömrü billah vejeteryanım asla et yemem gibi bir iddiam yok. Araştırdım, okudum ve denemeye karar verdim. Elbette bir noktada sağlıksız olduğunu hissedersem mecburen bazı öğünlerde yemeğe devam etmem gerekebilir ama şimdilik sağlıklı olduğunu düşünüyorum ve böyle  mutluyum  :)

Şimdi size biraz beslenme prensiplerimden bahsedeyim. Karatay 'dan öğrendiğim ve uygulamaya çalıştığım  şeyler şunlar olmuştu.

  • Mümkün olduğunca sindirilmesi uzun süren ve kana şekerini aniden yükseltmeyen yiyecekler tercih etmeliyiz. 
  • Yapay olan her şeyden kaçınmalıyız. 
  • En kuvvetli öğünümüz kahvaltı, en az yüklendiğimiz besin akşam yemeği olmalı. 
  • Akşam 8'den sonra bir şey yememeliyiz. 
  • Ara öğünden kaçınmalıyız.
  • Şekerden, hamurdan, ekmekten uzak durmalıyız.
Aslında daha bir çok madde var dikkat edilmesi gereken bunun için kitaplarını alıp okumanızı tavsiye ederim. Elbette buradaki tüm maddeleri uygulamak pratikte çok mümkün değil. Ancak ben olabildiğince uymaya gayret ediyorum. Kilomdan memnunum ve tüm bunları yalnızca sağlıklı yaşamak adına yapıyorum. Bu sebeple arada kaytardığım oluyor. Benim hayatımdaki değişikler aşağıdaki gibi oldu.
  • Çayı çok şekerli içerdim artık günün ilk çayını tek şekerli geri kalanı şekersiz içiyorum. Yüzümde ve vücudumda alerjik kaşıntı ve kabarmalar olurdu şekeri bırakmam ile birlikte son buldu.
  • Günde bir kez mutlaka kola tüketirdim artık haftada iki yada en fazla üçe düşürdüm.
  • Daha fazla yumurta daha fazla yoğurt, peynir ve ayran tüketir oldum.
  • Kahvaltı öğünü dışında ekmek yemiyorum yada nadir yiyorum.
  • Sucuk, salam gibi yapay gıdalar yemiyorum.
  • Ceviz ve fındık yemeye başladım
Evet, şimdi gelelim vejeteryanlık konusuna;


İçime sinmiyordu et yemek çünkü nasıl evimizdeki kedi, köpeği yemiyorsak o danayı da kesip yemek bana çok doğru gelmiyor. Öldürmek fiili hoşuma gitmiyor aslında. Ölü görmekten korkuyoruz ama hayvan cesetlerinin parçalarını pişirip yiyoruz. Bence çinlilerin börtü böcek yemesi bile daha az iğrenç kalıyor bu yaptığımızın yanında =) Ancak şekillenmiş algımız bunu böyle görmemize izin vermiyor.


Ben burda zekanın da rol oynadığını düşünüyorum. Yani zekası yakın gelen hayvanları birbirimizi, bir maymunu, bir kaplanı yada bir fili de yemekten tiksiniyoruz değil mi ? Bence sığır, inek, kuzu, tavuk için de aynı şey geçerli . Bize en yakın ve hatta evrildiğimizin düşünüldüğü maymunlar da vejeteryan besleniyorlar örneğin. Bir de tabi et endüstrisinin hayvanlara zulmüde hoşuma gitmiyor. Yani öyle bir kesim kıyım var ki, biz öyle bir bolluk içinde yaşıyoruzki belki o telef olan hayvanların yarısı boşuna katlediliyor çünkü biz sorumsuzca tüketiyoruz. Alıyoruz ama dolaplarımızda bozuluyor, öğlen yemeğimizde artıyor çöpe atılıyor. Yani o et için kesilen hayvana, verdiği cana saygı bile duymadan, içimiz acımadan  geçip gidiyoruz.

Şimdi gelelim benim son durumda ne tarz bir beslenme düzeni kurduğuma. Kırmızı ve beyaz et artık yemiyorum. Yediğim tek et çeşidi balık. Yumurta ve süt yoğurda artırarak devam ediyorum. Bence balık diyette bulunduğu sürece bu tarz bir beslenmenin sağlık açısından hiç bir sorun oluşturmayacağına inanıyorum. Kırmızı ve beyaz etten alamayacağım  b vitaminini balıktan temin ediyorum. Artı b12 hapı olan benexolüde ara sıra kullanarak destek alıyorum. Ceviz ve fındık daha fazla yemeye gayret ediyorum. Evde de akşamları protein içerikli nohut yemeği gibi yemekler pişirmeye dikkat ediyorum.
 Şanslıyım ki eşim zaten sebze yemeklerinde et yada kıyma olmasından hoşlanmıyor. Yani zaten akşam yemeklerinde et yemiyorduk, hafta sonları ancak köfte, kırk yılda bir biftek yapıyorduk. Onları da artık eşime kadar alır, yaparız.


Gerçek şu ki bence et yediğim zamana göre şu anda daha sağlıklı besleniyorum. Çünkü artık günde neyi ne kadar aldığıma dikkat ediyorum. Protein ihtiyacımı mutlaka karşıladığıma emin oluyorum.
Önceden ise bu kadar dikkatli ve hesaplı yemek yemezdim. Protein hesaplamak hiç te zor değil inanın belli bir süre sonra zaten otomatik yapıyorsunuz. Yine kitapsız kedinin bu hesaplamalara ilişkin bir yazısı için tık.(yazı için bir kez daha teşekkürler :) )

Son bir gözlemimi daha aktarayım. Dişlerimdeki diş taşı oluşumu durdu ve hatta geriledi. Diş etim sık sık kırmızılaşır ve şişerdi oda geçti. Çok tuhaf değil mi ? Herkeste olmayabilir ama bende olan güzel bir pozitif etki oldu.

Şimdilik düşüncelerim deneyimlerim böyle, zaman zaman bu konuda yeni keşiflerim olursa paylaşmaya devam edeceğim. Herkesin beslenme şekline, damak tadına ve fikrine saygı duyarım, herkesin kendi bileceği iştir. Ancak vejeteryanlık konusuna araştırma yapmadan önyargılı yaklaşmamanızı öneririm. Eğer siz de benim gibi et yemekten vicdanen çok memnun değilseniz ve damak tadı olarak aramıyorsanız bir düşünün bu işi ;) ...


Sevgiler,









21 Ağustos 2014 Perşembe

Banyomu Nooğğ!!



Bu videoyu izleyince gül gül öldüm. Resmen çocuk gibi, banyonun sonuna kadar noooğ çıklıklarını atmaya devam ediyor şaşkın =)

Not: Video kedinin sahibinin kediyi yıkamak zorunda olduğu bir günde çekilmiş, yıkamaya başladıklarında komik sesler çıkarmaya başlayınca kaydetmeye karar vermişler. Her zaman yapılan bir eylem değilmiş yani.

20 Ağustos 2014 Çarşamba

Okudum : Kötü Kedi


Bu bir kitap öneri yazısı değil, kitap önermeme yazısıdır :)
Yazarı Jim Edgar olan "Kötü Kedi" isimli kitap yalnızca kedi resimlerinden oluşuyor bu sebeple benim gibi internetten kitap alışverişi yapan kedi severler aman dikkat! paranıza yazık olmasın. Ben ettim siz etmeyin. Herhangi bir hikaye yada bilgi içeren bir kitap değil. Yurtdışında Giller takviminin muadilinden esinlenerek böyle bir kitap çıkarmışlar. Takvim için  gelen fotoğrafları bir de kitaba basalım demişler ama bence çok gereksiz olmuş. Ayrıca herhalde insanlar alsın diye kitabın açıklama kısmında hiçte yalnızca resimlerden oluşan bir kitap olduğu anlaşılmıyor.

Bu arada Giller takvimini bilmeyen var ise bu vesile ile duymuş olsun. 2015 Takvim ve Ajandaları satışa çıkmış bile. Hayvansever dostlarınız için güzel bir sürpriz yapabilirsiniz :)


Assos Tatilim

Daha önce Palamutbükü tatilimden şurada  bahsetmiştim. Bu kez size Assos' tan bahsedeceğim. Yine arkadaş grubumuz ile beraber çıktığımız keyifli bir tatil oldu. Aslında tatil boyunca hep bir aksilik oldu ama neticede birlikte olduğumuz için sanırım keyfimizi hiç bir şey kaçıramadı.

İlk gün bizi yağmur karşıladı, hani şu İstanbul'da da çılgınlar gibi yağıp, İstiklal'in göle döndüğü gündü. Gerçi Assos'ta o kadar yağmadı ama hava kapandı tabi. Tatilimizi 7 gece 8 gün olarak Ceylanoğlu Motel'de ayarlamıştık. Fakat daha ilk dakikadan biraz canımız sıkıldı çünkü insanlar odaları çok geç boşalttıklarından bizde iki saat bekledik ve odamıza ancak saat 16:00 civarında yerleşebildik ve bu konuda otel işletmesi de bir şey yapmadı. Neyse önemli değil aksiliktir olur dedik. Daha sonra restoran bölümüne geçtik. Resmen menü getirmekten acizler. 8 kişilik bir masa olarak ve restoranda da bizden başka oturan  tek bir masa olmasına rağmen bir tane menü getirdiler. Hadi bunu geçtik sipariş verdik uzunca bir süre sonra bazılarınınki eksik bazılarınınki fazla olarak geldi. Neyse aksilikler bugüne özel herhalde dedik ama değilmiş. Sonraki günlerde de sürekli ne sipariş etsek "yok herhalde bir sorayım" cevabıyla karşılaşmaya başladık. Bir otelde ayran bile olmaz mı yahu? En kötü dök yoğurdu karıştır suyu açık ayranım var isterseniz onu getireyim de, bunu da ben mi söyleyeyim sana..

Bir diğer canımızı sıkan durum ise alkol fiyatlarıydı, ne kadar kazıklasam yanıma kar hesabı. Sonradan öğrendiğimize göre otel işletmecileri otelin mal sahibi değilmiş, kiralamış. Zaten o kadar belli ki otelin bakımsızlığından ve eksikliğinden. Kesinlikle müşterinin konforu zerre kadar umurlarında değil. İşte tüm bunlar içimizde birikti birikti açık büfe olan ana yemeğin bittiği ucundan yakalayabildiğimiz bir akşam oteli terk etmeye karar verdik. Gruptaki bir arkadaşımızın arkadaşı tesadüfen yan otelden bir paylaşımda bulunması ilahi bir işaret oldu, günü birlik gidelim şu oteli bir görelim dedik, zaten 200 mt ilerimizdeymiş. 

Kumbağ Motel'de  tertemiz odaları, geniş sahili ve fazla fazla rahat şezlongları ve bize istediğimiz her şeyi hemen kapıp getiren garsonları görünce gözlerimiz yaşardı. Örneğin burası daha büyük ve diğer oteli ikiye katlar nitelikteydi fakat alkol fiyatları da dahil fiyatları gayet uygundu. Bu herşeyden öte bir işletmenin müşterisine saygısını gösteriyor bence. 




Gözleme ve Mantı teyzeler tarafından taze taze yapılıyordu. Ayran yok, yemek bitti gibi sıkıntılar hiç olmadı. Akşam yemeğini zaten siparişimize istinaden hazırlıyorlardı, yalnızca soğuk mezeler açık büfe usulüydü. Oda konaklama fiyatları ise bir önceki otel ile aynıydı. Diğer tarafa bir bahane uydurup tatilimize burada devam ettik, çok da iyi ettik. Önce acaba ayıp mı ediyoruz diye kafamızda soru işaretleri oluşsada otel sorunlu olmasa zaten böyle bir arayışa girmeyecektik, en azından tatilimizin yarısını daha iyi bir otelde geçirmek hakkımız diye düşündük. Tatilini Assos'ta geçirmek isteyenlere kesinlikle öneriyorum, sakin bir ortam ve lezzetli yemekler arıyorsanız burayı kaçırmayın derim. Tatiller bitti ama bir haftasonu atlayıp gitsek mi diye düşünmüyor değilim :)

Assos'un tarihi yerlerini de çok gezmek istiyordum fakat bizimkilere deniz-güneş-kum ağır bastığı ve bu sıcakta ne işimiz var yeaa dedikleri için gezemedim. Bir dahakine umarım ...

Sevgiler,


15 Ağustos 2014 Cuma

Okudum : Her Yönüyle Kedi Bakımı

Merhaba
Sizlere kediler ile ilgili beğendiğim bir kitabı daha tavsiye etmek istiyorum. Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere konusu her yönüyle kedi bakımı. Ama öyle böyle değil gerçekten her yönüyle.

Yani kedilerin iskelet yapılarından dolaşım sistemlerine, hastalıklarından nasıl ilk yardım yapılacağına, beslenmesine, kedi psikolojisinden, eğitiminden tutun alınacak kedinin seçimine kadar yok yok içinde, tam bir başucu kitabı. Kedi isimlerine yönelik öneriler ve en sonunda Türkiye'de yer alan barınakların ve hayvan koruma vakıflarının adresleri bile var  :)

Evinde kedisi olup ta bu kitabı okumuş olanlar tabiki kitabın değerini daha iyi takdir eder ama ben sokak kedileri ile yaşadığım etkileşimler de dahi kitaptan oldukça faydalandım. Fiyatı da gayet uygun, D&R online sitesinde 15 TL, sayfa sayısı ise oldukça kalın yaklaşık 270 sayfa , yazarı : Steve Duno .

Sevgiler,





13 Ağustos 2014 Çarşamba

Kedi Mamaları Hakkında 2 : Yaş Mama mı ? Kuru Mama mı?



Ben ilk kedi maması araştırmaya başladığımda nedense kuru mamaların ana gıda yaş mamaların  ise haftada bir verilmesi gereken ödül maması olduğu gibi bir algım vardı, uzunca bir sürede bu böyle sürdü. Ama aslında durum sandığım gibi değilmiş. Pek çok yabancı kaynak kedilerin doğal yaşamlarında olduğu gibi mümkün olduğunca yaş mama ile beslenmelerini öneriyormuş. Mantık ise şöyle günümüz kedilerini vaktiyle çölde yaşayan büyük kedilerin evrim geçirmiş hali.  Çölde yaşayan kediler su ihtiyaçlarını avladıkları hayvanları yiyerek giderirlermiş, bu sebeple de ayrıca su kaynağından su içme ihtiyacı hissetmezlermiş ki zaten çölde doğru dürüst su kaynağı yok. İşte her ne kadar modern kediler evrimleşmiş olsa da bu eski alışkanlık aslında devam ediyomuş. Bu sebeple de zaten kedilerin çoğu kuru mama yedikleri halde su içme alışkanlığı edinmiyormuş,buda hali ile vücutlarına zarar veriyormuş.

Özellikle kuru mamanın başlıca üç zararı olduğu söyleniyor;
1) su ihtiva etmemesi
2) karbonhidrat oranının yüksek olması
3)içeriğinde hayvansal içerikli proteinden çok kedilerin dietine uygun olmayan tahılların bulunması

Ayrıca bazı kaynaklarda deniyor ki en ucuz yaş mama bile piyasadaki en iyi kuru mamadan daha iyidir. Burada bir dur demek lazım, bence önemli olan içerik. Yaş mamalara da tahıl karıştırıyorlar sonuçta. Bu sefer hayvan su alıyor ama protein alamıyor.

Bu konu ile ilgili daha detaylı bilgi almak isterseniz aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz. Bunun gibi daha bir çok kaynak mevcut.
http://www.catinfo.org/docs/Feeding%20Your%20Cat%20-%204%20pages%2011-13.pdf



Ben bu noktada mantığımı devreye sokuyorum ve yukarıda söylenenleri bir parça haklı buluyorum. Kedilere yalnızca kuru mama  ana öğün olarak sürekli sunulmamalı bence. Kendimizden pay biçelim, sağlıklı bir şey olsaydı bizler için de o tür kuru gıdalar üretilirdi  ve yenirdi değil mi ? Yemek yapma derdi kalmazdı böylece =)

Sonuçta yaş yada kuru mama farketmez önce içeriklerinde ne var o önemli. Yeterli oranda protein var mı gereksiz maddeler , zehirli koruyucu maddeler var mı ona bakmak lazım. Bu konu ile ilgili meltem hanımın çok detaylı yazılarını okuyabilirsiniz , kendisi çok güzel ve özenle açıklamış ayrıca benimde bu konuya ilgimi artırarak yabancı kaynak arayışına girmeme vesile olmuştur ;

http://kedilibirhayat.com/saglikli-kedi-mamasi-nasil-olur/

Bu yazıyı yayınlamadan önce Meltem Hanım' a da konuyu danışmıştım. Onun görüşü bahçeli evlerimiz olsa ve kedilerimiz yedikleri yemekten kazanacakları enerjiyi yakabilseler yaş mama daha çok yemeliler , fakat günün çoğunu evin içinde yatarak geçiren kediler için fazla yaş mama yedirmek bu defa  kilo ve alerjilere sebep olabilir ki kendi kedilerinde bunu yaşamış. Bu bakış açısından yaklaşacak olursak evet buda doğru.

Sonuç olarak her şey de olduğu gibi bu konuda da kararında ve orta yollu hareket etmek en doğrusu galiba.Mesela ben günde üç öğün besleyeceksem örneğin bir öğün yaş mama iki öğünü ise kuru mama olarak vermeyi planlıyorum. Yada yaş mamanın gün aşırı verildiği bir düzen de tutturabilirim.

Kuru ve yaş mamanın yanı sıra haftada bir gün ise çiğ beslenme uygulamayı düşünüyorum. Çiğ beslenme de ne diyenleriniz var ise Türkiye'ye artık ithal edilen Barf'ın sitesinden aynen aktarıyorum;

"BARF, Biologically Appropriate Raw Food (Biyolojik Olarak Uygun Çiğ Besin) teriminin kısa adıdır. BARF diyeti; taze dana ve tavuk ürünü ile sebzenin uygun miktarlarının karışımından oluşmaktadır. Pişmiş yiyecek yemek üzere evrimleşmemiş hayvanlarımızı, aslına en uygun şekilde beslemenin tek yolu budur."

Böyle bir beslenme şekli gerçekten doğala en yakın ve mantığa çok uygun gözüküyor.

BARF’ı en iyi yapan sadece et kullanılması değildir. Birkaç başlık altında toplayacak olursak;
  • Kaliteli hayvansal protein kullanılmıştır ve herhangi bir yan ürün içermez.
  • Tahıl kullanılmamıştır çünkü kediler ve köpeklerin tahıldan çok hayvansal proteine ihtiyaçları vardır.
  • İçerisinde birçok yararlı meyve ve sebze vardır.
  • Kanserojen hiçbir koruyucu içermez.
kaynak : http://www.barf.com.tr/

Benim şu an için planlarım böyle ama elbette bunlar teorik planlar bakalım benim yaramaz bu tasarılarak uyacak mı, yada pratikte sorun yaşayacak mıyım zamanı gelince göreceğiz ;)

Almayı planladığım mama markalarını ve sebeplerini ise bir diğer postta paylaşacağım.

Hadi bakalım deneyimli kediciler kuru mama mı yaş mama mı çiğ beslenmemi önerilerinizi-deneyimlerinizi bekliyorum..

Sevgiler,


                                                                 -Yemeyacaaaaaaam!!








Kediler Salatalık Yer mi ?

Evet yer, hem de katır kutur =)
Bugün cacık yaparken aklıma geldi, salatalıkları soyuyordum ve arkadaşımızın köpeği Nisan yanımda olsaydı ayıla bayıla yerdi diye düşündüm. Öyle bir yalayıp yutuşu var ki hapır küpür, yedikten sonra da daha yok mu bakışları ... Hemen aklıma bizim kedicik geldi, bir bakayım kedilerin yemesinde bir zarar varmıymışdedim.



Pek çok güvenilir sitede zehirli bir etkisi olmadığı ve kedinin hoşuna gidiyorsa yemesinde bir sakınca olmadığı yazıyor. Youtube' da pek çok kedinin salatalık yerken çekilmiş videosu da var, insanlar bu etobur canlının salatalığı böyle iştahla yemesini ilginç buluyor herhalde =)


Sevgiler,





12 Ağustos 2014 Salı

Okudum: Kedi Anlama Kılavuzu



Yaklaşık bir buçuk yıl kadar önce "kedi sahiplenmek istiyorum ama pratikte fazla bir şey bilmiyorum, konuyu bir de uzmanlarından öğreneyim" diye düşünerek 3-4 tane kitap almıştım. "Kedi Anlama Kılavuzu" da bunlardan biriydi. Yazarı kedi uzmanı olarak bilinen Arden Moore. Tabi kitabı yazarken pek çok danışman ve uzmandan da destek almış.

Kitap Arden Moore'un çeşitli radyo-tv programlarından veya catnip dergisindeki köşesine gelen okuyucu mektuplarındaki sorular ve sorulara verdiği cevaplarından oluşuyor. Yazar bu soru cevapları toplam 6 ana başlık etrafında toplamış. Kedi olmak, Kedinizle gevezelik, kedi gariplikleri, kum kutusu sorunları, beslenme ve bakımın incelikleri,içerisi-dışarısı kedileri. Bu soru cevapların yanı sıra örneğin seyahate çıkarken yanınıza almanız gerekenler, kedi ısırığına karşı yapılması gerekenler gibi burada sayamayacağım pek çok konuda bilgiler ve listelerde içeriyor. Bence benim gibi işe sıfırdan başlayacaklar için süper bir kitap. Temel bakımdan ziyade işin daha ince kısımlarını anlatıyor, duygu-davranış konularında tüyolar veriyor.Hatta kedisi olan kişiler için bile farklı bilgiler içeriyor olabilir. Fiyatı da fazla bir şey değil zaten, okumanızı öneririm..


Not: Kitabın D&R internet satış fiyatı 12.38 TL

Araf



Ben daha önce hiç Elif Şafak okumamıştım. Bir şekilde ismini hep duymuştum ama kimdir, nedir neden gündeme gelmiştir bir şekilde kulaklarımı tıkamıştım. Geçtiğimiz tatilde arkadaşım "Araf"ı benim için yanında getirmiş, mutlaka oku dedi..Yazarı hakkında bilgi sahibi olmadan kitabını okumak çok hoşuma gidiyor , böylece yazar hakkında da tahminler yürütebiliyorum.  İlk 20 sayfa çok zor geçti, sonraki 20 daha zor. Günde 500 sayfa okuma kapasitesi olan bir insan olarak üç günde ancak 80 sayfa okuyabildim. Hatta bir ara acaba okumayıp yarım bıraksam mı diye düşündüm. Sanırım 120 sayfadan sonraydı yavaş yavaş hikaye beni sarmalamaya, sevdiğim kıvama gelmeye başlamıştı. Son 10 sayfa da ise olaylar başdöndürücü bir hal aldı ve aniden kesilen rüzgar gibi beni ortada bırakarak bitiverdi. Biraz neye uğradığımı şaşırdım. Okuması her ne kadar zor olsa da kitaptan hoşlanmadım desem yalan olur çünkü bazı detaylar, karakterlerin ruh hallerinin tasvirleri, kelimelerin akışı başka bir yerlere sürükledi beni zaman zaman mest etti...

Sonradan internetten araştırdığımda kitabı beğenmeyen başlayıp yarım bırakanın çok olduğunu gördüm. Keşke sabredip devam edebilselermiş, kitabın yarısından sonra esas eğlence başlıyor çünkü. İnsanların içindeki naif, saf tarafları çok güzel işlemiş bence. Batıl inançlardan, mitolojiye, latin geleneklerinden, amerikan kültürüne döktürmüş te döktürmüş...Eğer fırsatınız olursa okuyun derim, ve biraz sabır gösterin kitaba, kredi verin belki devamı benim gibi hoşunuza gidebilir.

Kitabın ismi de ayrıca çok hoşuma gitti. "Araf" İki arada bir derede kalmışlık, ait olamama, ne buralısın ne oralı..Bu sıralar süregelen ruh halime çok uygun, belki de o yüzden beğendim kitabı...







Popüler Yayınlar

Sayfalar